Adnan Oktar, İnternet ve Özelleştirilen Sansür Araçları

bianet okuyucularının yakından bildiği gibi Adnan Hoca lakaplı Adnan Oktar’ın seri bir şekilde İnternet sitelerine erişimi mahkeme kararları yoluyla kapattırması üzerine bianet’te “İnternete Karşı Adnan Hoca: Tüm Kapatmalar Hukuka Aykırı” başlıklı bir yazıyı 20 Ekim 2008 tarihinde yayımladık.

Dün yine aynı sitede yayımlanan bir habere göre, Adnan Oktar’ın avukatları yazımızda başta “Adnan Oktar (Harun Yahya) olmak üzere birçok müvekkilleri hakkında hukuka aykırı şekilde bir takım hakaretler ve iftiralar yer almakta” olduğunu ileri sürmüştür. Benzeri durumda, Türk Mahkemelerinin başta wordpress.com, richarddawkins.net, egitimsen.org.tr ve groups.google, gazetevatan.com sitesi olmak üzere çok sayıda İnternet sitesine Türkiye’den erişimi yasakladığını hatırlatan avukatlar, bianet’e yazımızdaki hakaretleri 24 saat içinde yayından kaldırmasını, müvekkilleri Adnan Oktar (Harun Yahya) ve Bilim Araştırma Vakfı mensupları hakkında bundan böyle hakaret içerikli hukuka aykırı yayınlara sitede yer verilmemesini, aksi takdirde yargı yoluyla bianet’i de kapattıracaklarını bildirmiştir.

Avukatlar, bir sayfalık uyarı yazılarında “Kişilik haklarına saldırı, hakaret ve iftira olmadığı sürece internet olabildiğince özgür olmalı” şeklinde formüle edilen kalıplaşmış ifadeyi de tekrar etmişlerdir.

bianet, bu uyarıya verdiği cevapta Adnan Oktar’ın kapatma tehdidiyle yayından yazı kaldırmayacağını açıklamıştır.1 Bu ilkeli duruşları nedeniyle bianet’teki dostlarımıza teşekkür ederiz.Anılan yazıyı okuyanların rahatlıkla tespit edebilecekleri gibi yazıda herhangi bir hakaret bulunmadığı gibi bianet’e yollanan uyarı yazısında sözü edilen “birçok müvekkillerin” kim olduğunu anlamak da zordur. Ancak o yazının yazarları açısından Adnan Oktar’ın yazıya neden bu derece alındığını tahmin etmek de güç değildir.

Yazımızda çok basit bir muhakeme tekniği yürüterek ulaştığımız sonuç, uyarıyı yollayan avukatların aldıkları erişimi engelleme kararlarının 5651 sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun”un 9. maddesinin Mayıs 2007 tarihinde yürürlüğe girmesinden beri açıkça hukuka aykırı olduğunu ortaya koyuyordu. Bu görüşün yaygınlaşmasının, benzer kararların alınmasını zorlaştıracağı muhakkakdır. Oysa avukatlar Bianet’e yolladıkları yazıda “Yapılan hukuki başvurular neticesinde bir internet sitesinin herhangi bir sayfasında hukuka aykırı bir yayın yapıldığı taktirde, teknik olarak sadece ilgili yayının yapıldığı sayfanın kaldırılması sağlanamamakta ancak sitenin komple kapatılması yoluna gidilebil”diğini belirtmektedirler.

Yazımızda açıkladığımız üzere, bu görüş tamamen yanlıştır. 5651 sayılı Kanun’un 9. maddesi uyarınca, hakaret içerdiği ileri sürülen içeriğin talep üzerine çıkarılmaması sonrasında kişi onbeş gün içinde yerleşim yeri sulh ceza mahkemesine başvurarak, içeriğin yayından çıkarılmasına ve yayındaki kapsamından fazla olmamak üzere hazırladığı cevabın bir hafta süreyle internet ortamında yayımlanmasına karar verilmesini isteyebilir, sitenin kapatılmasını değil. 20 Ekim tarihli makalemizde de belirttiğimiz gibi 9. madde’de “engelleme” ya da “erişim engellemesi” tabirleri kullanılmamış, sadece “yayından çıkarılma” kullanılmıştır. Yeni kanunda, özel hukuku ilgilendiren kişisel ilişkilerde daha sınırlı ve erişim engelleme içermeyen bir yaptırım öngörülmüştür.

5651 sayılı Yasa’nın 9. maddesinin uygulanması halinde, bianet’e yollanan tarzda uyarı/tehdit mesajlarının yollanması da mümkün olmayacaktır. Bu durumun, kapatma kararlarını ellerinde güçlü bir araç olarak kullananlar açısından endişe yarattığını anlamak zor olmasa gerekir. Bizim açımızdan tartışmaya gerek olmayan bu noktayı tekrar etmeye gerek görmüyoruz, isteyenler daha önce yayınladığımız yazıdan ayrıntılara ulaşabilirler. Fakat Adnan Oktar’ın avukatlarının yolladığı uyarı yazısının Türkiye’de son dönemde gelişen İnternet sansürünün görülmeyen yan etkileri konusunda önemli ipuçları verdiği için bazı hususları bu vesileyle vurgulamayı yerinde görüyoruz.

Özelleştirilmiş sansürden otosansüre

İnternet sınırlamaları, ifade özgürlüğü yanında Anayasa’da daha güçlü bir şekilde korunan bilim özgürlüğünü de tehdit eder hale gelmiştir. Bilindiği gibi Anayasa’nın 27. maddesine göre, bilim yayma hakkı, sadece Anayasa’nın 1., 2. ve 3. maddeleri hükümlerinin değiştirilmesini sağlamak amacıyla kullanılamaz. Oysa Richard Dawkins gibi dünyaca tanınmış bir bilim insanının sitesinden sonra tamamen akademik etik kurallarına uygun bir şekilde iki hukukçu akademisyen tarafından yazılan bir yazı erişimin engellenmesine gerekçe yapılmak istenmektedir.

Sistematik kapatma kararları özelleştirilmiş bir erişim engelleme rejimi oluşturmuştur. Gerçekten önceki yazımızda belirttiğimiz gibi Adnan Oktar tam 61 sitenin erişimini engelletmeyi başarmıştır. Bu şartlar altında bianet’e yollanan tarzda bir mektubun ciddi bir tehdit oluşturduğu ve bu gibi durumlarda genelde otosansüre yol açacağı açıktır. Sadece İnternet’te yayın yapan basın kuruluşları için değil aylarca kapalı kalmak, 2-3 günlük erişim engellemesinin bile sonuçları Blogger ve Blogspot’a Digitürk başvurusu ile yapılan erişim engellemesinde görüldüğü gibi çok ağırdır. Daha kaç siteye bu tarz ihbarların yollandığını bilemiyoruz ama bu şartlar altında benzer uyarı/tehdidi alan birçok sitenin bianet gibi cesur ve dik durmamasına herhalde şaşmamak gerekir. Aşağıdaki hukuksal açıklamamız bu ihtimali daha da güçlendirmektedir. Göründüğü kadarıyla İnternet’te ifade özgürlüğünü incelerken bu özelleştirilmiş sansür sürecini de dikkate almak gerekmektedir.

5651 sayılı Yasa’nın ciddi bir gözden geçirmeye tabi tutulması, hatta kaldırılması gerektiği açıktır.2Bu konuya ilişkin olarak bu ay içinde çıkacak olan İnternet: Girilmesi Tehlikeli ve Yasaktır (Türkiye’de İnternet İçerik Düzenlemesi ve Sansüre İlişkin Eleştirel Bir Değerlendirme) isimli çalışmamıza bakılabilir. Çalışma pdf formatında İnternet’te de yayımlanacaktır. Hükümetin, AB’den güçlü bir baskı gelinceye kadar bunu yapmayacağı da görülmektedir. Ama en azından 5651 sayılı Yasa’nın gereği gibi uygulanması, 5651 dışı erişim engellemelerini ve bunun yarattığı özelleştirilmiş erişim engelleme rejimini büyük ölçüde ortadan kaldırabilir. Ne var ki, bu ilk bakışta göründüğü kadar kolay değildir. Şöyle ki; her ne kadar, kişilik haklarına saldırı gerekçesiyle Asliye Hukuk Mahkemesi’ne yapılan başvurularda, bazı mahkemeler 5651 sayılı Yasa’nın 9. maddesi uyarınca görevsizlik kararı vermekteyse de3(3) İyi bir örnek için bkz. Vatan Gazetesi, “Ekşisözlük’de takipsizlik kararı”, 17.10.2008, özellikle Adnan Hoca kapatmalarında olduğu gibi çok sayıda Medeni Yasa’ya göre verilmiş erişim yasağı kararı akıbeti belirsiz bir şekilde beklemektedir. Bu tür tedbir kararlarının ardından dava açılıp açılmadığı, dava sonunda kişilik haklarının ihlal edildiğine karar verilip verilmediği ve temyiz için Yargıtay’a başvurulup başvurulmadığı belirsizdir. Ancak asıl sorun, Yargıtay’da tedbir kararından yıllar sonra yapılacak esasa ilişkin incelemenin tedbir kararı açısından etkili bir başvuru yolu olmamasıdır. Verilen ihtiyati tedbir kararları karşısında sitelerin eli kolu bağlıdır. Bu şartlar altında, Adnan Oktar tarzı kapatma taleplerinin sayısının artması durumunda İnternet gazeteciliğinin biteceği açıktır.

Bu sorunu aşmak için özelde İnternet sınırlandırmaları için, genelde ise yargı kararlarından kaynaklanan temel hak ve özgürlük ihlalleri için etkili hukuk yolu oluşturulması bir zorunluluktur. AİHM, Kulda/Polonya4Kulda/Polonya [Büyük Daire], no. 30210/96, ECHR 2000-XI. davasından beri Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesini ihlali durumunda da devletlerin iç hukuklarında etkili bir hukuk yolu öngörmeleri gerektiğini belirtmektedir. Haksız bir tedbir kararıyla tüm okuyucusunu kaybeden bir İnternet sitesi için böyle bir hukuk yolunun olması gerektiğine herhalde şüphe bulunmamaktadır.

Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik tehditler şekil değiştirmiştir. Bu nedenle, iddia edilenin aksine, bu alanda sorunların geçmişte kaldığı ileri sürülemez. Bu yeni tehdit araçlarından en önemlisi hakaret davalarıdır. Karikatürlere sistematik davalar açılırken de, İnternet siteleri hakkında ardı ardına engelleme talep edilirken de “Kişilik haklarına saldırı, hakaret ve iftira olmadığı sürece ifade özgürlüğü sınırlandırılmamalı” formülü kullanılmakta, sonuç kamusal aktörlerin hiçbir şekilde eleştirilememesi olmaktadır. Bu yönde yapılan her on talepten birinin başarıya ulaşması bile ifade özgürlüğünü tutsak kılmaya yetmektedir. Her yere bedava kitap yollayanlar kendilerini eleştiriye açık hale getirmektedirler. O halde eleştiriyi de içlerine sindirmeyi bilmelidirler, bilemiyorlarsa hukuk onları korumamalıdır.

  • 1
    Bu ilkeli duruşları nedeniyle bianet’teki dostlarımıza teşekkür ederiz.
  • 2
    Bu konuya ilişkin olarak bu ay içinde çıkacak olan İnternet: Girilmesi Tehlikeli ve Yasaktır (Türkiye’de İnternet İçerik Düzenlemesi ve Sansüre İlişkin Eleştirel Bir Değerlendirme) isimli çalışmamıza bakılabilir. Çalışma pdf formatında İnternet’te de yayımlanacaktır.
  • 3
    (3) İyi bir örnek için bkz. Vatan Gazetesi, “Ekşisözlük’de takipsizlik kararı”, 17.10.2008
  • 4
    Kulda/Polonya [Büyük Daire], no. 30210/96, ECHR 2000-XI.